SORU:
Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek, tanınmak istedim ve insanı yarattım. Bu, kutsi bir hadis midir?
Tarih: 13 Ağustos 2009Ben gizli bir hazine idim. Bilinmek, tanınmak istedim ve insanı yarattım. Bu, kutsi bir hadis midir?
Tarih: 13 Ağustos 2009Bu söz, tasavvufçular arasında “kenz-i mahfi (gizli hazine)” diye bilinir. Bunu tam olarak şöyle ifade ederler:
“Ben gizli bir hazine idim, bilinmeye muhabbet ettim, bilineyim diye mahlûkatı yarattım.”
“Ben gizli bir hazine idim, bilinmeye muhabbet ettim, halkı bilinmem için yarattım. Böylece kendimi onlara tanıttım, onlar da beni tanıdılar, bildiler.”
Keşif yoluyla hadis rivayeti yapılabileceğine inanan mutasavvıflar, Muhyiddin İbnu’l-Arabî’nin “bu hadis keşfen sahihtir ama naklen sabit değildir” sözüne dayanarak oldukça önemli saymışlardır. Fakat hadis ilminde naklen sabit olmayan bir sözün değeri olmaz. Bu yüzden muhaddisler bu söz için “Nebî’nin sözlerinden değildir”, “ne sahih ne zayıf hiçbir senedi bulunmamaktadır”, “uydurmadır”, “asılsızdır” gibi açıklamalarda bulunmuşlardır. (Geniş bilgi için bkz: Ahmet Yıldırım, Tasavvufun Temel Öğretilerinin Hadislerdeki Dayanakları, TDV Yayınları, Ankara, 2000, s: 98-99)
Tasavvufta keşf terimi “perde arkasında ve aklın ötesinde olduğu için gâib olan bazı şeyleri bilme”, hem de “Allah’ın tecellilerini temaşa etme” anlamında kullanılmıştır. Mutasavvıflara göre keşf ile cennet ve cehennemin görüntüsü ile melekler görülür. Ruh tam olarak saf hale gelip zaman ve mekân perdesi kalkınca geçmiş ve gelecekle ilgili olayların bilgisine ulaşılır.
Mutasavvıflar keşfe dayanarak Kur’an’ı tefsir ettikleri gibi bir hadisin veya hadis âlimlerine göre sahih olmayan bazı hadislerin sıhhatini keşf yoluyla tespit ettiklerini söylemişlerdir. Nitekim İsmail Hakkı Bursevî, “Ben gizli bir hazine idim …” hadisi üzerinde dururken bu hadisin rivayet açısından sabit olmasa bile keşfen sahih olduğunu söylemiş, Abdülazîz ed-Debbâğ birçok hadisin sahih olup olmadığına keşf ile hükmetmiş, Şah Veliyyullah Dihlevî ed-Dürrü’s-Semîn’de, rüyada gördüğü Hz. Peygamber’den işittiği müjdeleyici nitelikteki hadisleri rivayet etmiştir. Mutasavvıfların bu görüşü hadis âlimleri tarafından reddedilmiş, keşfe dayanılarak bir hadisin Resûl-i Ekrem’e ait olup olmadığını tespit etmenin mümkün olmadığı görüşü savunulmuştur.” (Süleyman Uludağ, “Keşf” Diyanet İslam Ansiklopedisi, Ankara, 2002, c: 25, s: 315-317.)
Tasavvufta keşfin yeri, keşfi bilgide hata olup olmayacağı, keşf-vahiy ilişkisi, keşf-gayb bilgisi gibi konularda mutasavvıfların görüşlerinin neler olduğunu merak edenler Prof. Dr. Süleyman Uludağ’ın yukarıdaki ansiklopedi maddesini ve Prof. Dr. Reşat Öngören’in “Bir Bilgi Kaynağı Olarak Tasavvufta Keşfin Değeri” adlı makalesini okuyabilirler. (Makalenin yayınladığı kaynak: İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 5, Yıl: 2002, İstanbul-2002, s: 85-96)