CEVAP:
İçki haram kılınmadan önce ashab-ı kiramdan birçok kişinin içki içtiği sabittir. Fakat içkiyi haram kılan ayetler nazil olduktan sonra bir iki istisna hariç sahabe içkiyi terk etmiştir. Fakat Uhud savaşının sahabenin sarhoş olması yüzünden kaybedildiği doğru değildir.
Buhâri’de geçen rivayete gelince:
Câbir radıyallâhu anh’ın rivayet ettiği hadis şöyledir:
“Bir takım insanlar Uhud harbi gecesi sabaha kadar içki içmişlerdi. O gün bunların hepsi şehîd olarak öldürüldüler. Bu, şarâbın haram kılınmasından önce idi.” (Buhari, Tefsîru’l-Kur’an (Maide Suresi), Bab 10) (Bu hadis Buhari’de Maide suresinin tefsiri haricinde Cihad ve Megazi bölümlerinde de yer almaktadır.)
Tecrid-i Sarih Tercümesi ve Şerhinde Kamil Miras bu hadis hakkında şöyle demektedir:
“… Uhud harbi gecesi bir kısım ashab sabaha kadar içki içmişlerdi. O gün henüz içki haram kılınmamıştı. Uhud hezimetinin sebeplerinden birisi de bu işret iptilasıdır. Ve Uhud’u müteakip kati bir surette haram kılınmıştır.” (Bkz: Ahmet Naim, Kamil Miras: Sahih-i Buhari Muhtasarı ve Tecrîd-i Sarih Tercemesi ve Şerhi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yay., 2. bs., Ankara, 1972, c: 11, s: 96. 1698 numaralı hadisin açıklaması)
Açıklamada da görüldüğü gibi sebeplerden sadece bir tanesi ashaptan bazılarının içki içmesidir. Dolayısıyla diğer sebepleri tamamen göz ardı ederek “Uhud savaşı içki içen sahabe yüzünden kaybedildi” demek doğru değildir. Uhud savaşının ayrıntıları ve galibiyetten sonra yaşanan hezimetin sebepleri Allah Teâlâ tarafından Âl-i İmrân suresinde şöyle açıklanmıştır:
“Müminleri, savaşacakları yerlere konuşlandırmak için bir sabah erkenden evinden çıkmıştın. Allah her şeyi işitiyor ve biliyordu.
O gün içinizden iki bölük korkudan dağılmak üzereydi. Oysa onların dostu Allah’tır. İnananlar yalnız Allah’a güvenmelidirler.
Şurası bir gerçek ki, siz daha zor bir durumda iken, Allah Bedir’de sizi, yardımıyla zafere ulaştırmıştı. Öyleyse Allah’tan korkun. Belki şükredersiniz.
O gün müminlere şöyle diyordun: “Allah’ın, gökten inen üç bin melekle yardım etmesi size yetmez mi?”
Yeter tabii. Ama eğer sabreder ve iyi korunursanız; onlar da ani baskın yaparlarsa Rabbiniz size, onların peşlerini bırakmayan beş bin melekle destek verecektir.
Allah bu desteği size, sadece bir zafer müjdesi olsun ve kalpleriniz yatışsın diye verir. Yoksa zafer yalnızca Allah katındandır; o güçlüdür, doğru karar verir.
Bu desteği bir de; Allah’ı görmezlik edenlerin önde gelenlerini öldürmek ve onları perişan etmek için verir ki, savaşı kaybetmiş olarak geri dönsünler.” (Âl-i İmrân, 3/121-127)
“Siz bir yara aldıysanız, karşınızdaki topluluk da vaktiyle benzeri bir yara almıştı. Böyle günleri, bir ona bir öbürüne, insanlar arasında döndürüp dururuz. Bu, Allah’ın inanmış olanları ortaya çıkarması ve içinizden kimilerini tanık tutması içindir. Allah, yanlış yapanları sevmez.
Bu, bir de Allah’ın, iman edenleri arındırması ve görmezlikten gelenleri çaresiz bırakması içindir.” (Âl-i İmrân, 3/140-141)
“Bakın, Allah, size verdiği sözü yerine getirdi. O gün onun izniyle kâfirleri kırıp geçiriyordunuz. Sonra bir an endişeye kapılıp gevşediniz, savaşma konusunda anlaşmazlığa düştünüz. Allah size arzuladığınız zaferi gösterdikten sonra emre aykırı davrandınız. Kiminiz dünyayı istiyor, kiminiz de ahireti istiyordu. Sonra Allah sizi onların karşısında bozguna uğrattı ki yıpratıcı bir imtihandan geçesiniz. Sonra da onları sizden tam olarak uzaklaştırdı. Çünkü Allah’ın inananlara ikramı boldur.
O gün siz dağa doğru kaçıyor, kimseye dönüp bakmıyordunuz. O Elçi de arkanızdan sizi çağırıyordu. Allah sizi kederden kedere uğratıyordu ki, ne elinizden kaçan zafere ne de başınıza gelen bu belaya üzülesiniz. Siz ne yapsanız Allah onun iç yüzünü bilir.
O kederden sonra sizi bir güven duygusu sardı, üzerinize tatlı bir uyku hali çöktü. İçinizden bir takımı böyle bir havaya girmişti. Bir takımı da kendi derdine düşmüş, Allah hakkında, gerçek dışı kuruntuya, cahiliye devri kuruntusuna kapılmıştı. Şöyle diyorlardı: “Bu işten elimize ne geçti ki?” De ki: “Bu iş, tamamıyla Allah rızası içindir”. Onlar, sana açmadıkları bir şeyi içlerinde gizliyorlar, “bu işte bir faydamız olsaydı, burada öldürülmezdik” diyorlardı. De ki: “Siz evlerinizde bile olsaydınız, öldürülecekleri yazılmış olanlar çıkar, yatacakları yere kadar giderlerdi”. Bu, Allah’ın içinizde olanı denemesi, kalplerinizde olanı iyice temizlemesi içindir. Allah içinizde ne olduğunu bilir.
İki ordunun karşılaştığı gün, emre aykırı davrananlarınıza gelince, onların ayağını kaydıran şeytandı. Bu, yaptıkları bazı işlerden ötürüydü. Allah onları affetti. Çünkü Allah bağışlar, yumuşak davranır.” (Âl-i İmrân, 3/152-155)
“Başınıza bir musibet geldiği zaman “bu da nereden çıktı” demeniz mi gerekirdi? Siz onların başına bunun iki katını getirmiştiniz. De ki, onun sebebi içinizden bazılarıdır. Allah’ın gücü her şeye yeter.
“İki topluluğun karşılaştığı gün başınıza ne geldiyse Allah’ın bilgisi altında geldi. Onun bir sebebi de inananları ortaya çıkarmasıydı.
Onda münafıklık edenleri ortaya çıkarma gayesi de vardı. Onlara dendi ki: “Gelin, Allah yolunda savaşın ya da savunma yapın.” Dediler ki; savaşmayı bilsek, elbette geliriz”. İçten kabul etmedikleri şeyi ağızlarıyla söylüyorlardı. O gün onlar, imandan çok kâfirliğe yakındılar. Allah onların neyi gizlediklerini çok iyi bilir.
Oturdukları yerden, kardeşleri için şöyle atıp tutuyorlardı: “Sözümüzü dinleselerdi öldürülmeyeceklerdi.” De ki: “Haydi, kendi ölümünüze engel olun bakalım; eğer iddianızda haklıysanız.” (Âl-i İmrân, 3/165-168)
Özellikle 152-155. ayetleri dikkatli bir şekilde okuyunuz. Hezimetin nedenleri o ayetlerde gayet net bir şekilde görülmektedir.