SORU:
Mevcut hukuk sitemi içerisinde yer alan pek çok yasa Kur’an’da yer alan ceza, muamelat, medeni hukuk ve mali hükümlerle açıkça çelişmektedir. Mevcut hukuk sisteminin uygulayıcısı durumunda olan başbakan, bakan, milletvekili, hakim, savcı, asker, polis gibi görevli ve memurlar ile yine bu sistemden hak ve alacakları talep eden avukat, müşavir gibi meslek grupları görevleri gereği kimi yasa koyarken, kimi olayları ve vakıaları bu sisteme arz ederken aynı zamanda gerçekte hakları olmayanı istiyorlar ya da dengi olmayan cezaları uyguluyorlar. Günümüzde mutlak adaleti sağlayacak Kur’anî hükümler işletilemiyor; hiç değilse eksik de yanlış da olsa adaletin bir kısmını sağlamak üzere mevcut kanunları işletmek, halen Kur’an’i ölçülerden fersah fersah uzakta olan yasalar çıkarmak bizi neticeye götürür mü? Bu açıdan baktığımızda bu kişilerin sorumlukları nelerdir? Emir kulu olmak bahane olabilir mi?
Tarih: 14 Ocak 2016
CEVAP:
İman, Allah’a tam olarak güvenmektir. Küfür ise Allah’ın bir veya birden fazla âyetini görmezlikten gelmektir. Dünyanın neresinde ve hangi şartlar altında yaşarsanız yaşayın, âyetleri görmezlikten gelmeniz için bir çok sebep bulursunuz. Öyle olmasa imtihan olmaz. Çünkü imtihan, dünyayı ahirete tercih edip etmeme imtihanıdır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Kâfirlik edenlerin (ayetleri görmezlikten gelenlerin) çetin azaptan çekecekleri var. Onlar, dünya hayatını Ahiretten çok seven ve ıvec yapark (Allah’ın yolunu, anlaşılamayacak biçimde çarpıtmaya çalışarak) ondan uzaklaşan kimselerdir. Onlar derin bir sapkınlık içindedirler.” (İbrahim 14/2-3)
Dindarların çoğu, imtihanın verdiği sıkıntılara dayanamayıp şeytanın tuzağına düşer ve dine hizmet yerine dini kendine hizmet ettirmeye çalışır. Bir süre faydasını da görür ama sonu büyük bir hüsran olur.
“Melekler, yanlışlar içindeyken canlarını aldıkları kimselere “Ne haldeydiniz?” diye sorarlar, onlar: “Dünyada güçsüz hale getirildik” derler. Melekler: “Allah’ın toprağı geniş değil miydi, başka yere gitseydiniz ya!” derler. Onların varıp kalacakları yer cehennemdir. Ne kötü yere düşmektir o!” (Nisa 4/97)
Din fıtrattır, onun emir ve yasakları evrenseldir. Müslüman, şartlar ne olursa olsun Allah’ın âyetlerine kayıtsız şartsız teslim olan kişidir. Böyle bir kişi, evrensel doğruların savunucusu olduğu için tek başına da olsa dünyanın en güçlü kişisidir.
Allah’ın din tanımı, şu ayetin içindedir:
“Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ın varlıklarda geçerli kanununa (fıtrata) çevir. O, insanları da ona göre yaratmıştır. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. İşte sağlam din bu dindir. Ama insanların çoğu bunu bilmez.” (Rûm, 30/30)
Varlıkların bir parçası olan insan, menfaatlerine ters düşünceye kadar Kur’ân’a uygun davranışlara saygı duyar. Menfaatlerine ters düşünce bazı âyetlere karşı tavır almaya başlar; kendini ve çevresini tatmin için de “Ne yapabilirim, şartlar bunu gerektiriyor!” der. İşte kafirlik budur. Kâfir, en büyük çatışmayı kendi içinde yaşar ve ilk mücadeleyi kendine karşı verir. Bu da onu, ciddi anlamda zayıflatır.
Müslüman hiçbir zaman ve hiçbir gerekçe ile kişisel menfaatlerini ilahi menfaatlere tercih edemez. Mücadele etmesi gereken şeylere teslim olamaz. O zaman Allah’ın gazabını hak eder.
“Emir kulu olmak bahane olabilir mi?” diye soruyorsunuz. Evet, hepimiz emir kuluyuz; ama en güçlü olan Allah’ın emirlerinin kuluyuz!
Allah’tan önce başkasına kul olmak, şirkin tanımıdır. Şirk de Allah’ın asla affetmeyeceği günahtır. Allah Teâlâ bize İbrahim aleyhisselamı örnek verir. Âyetler şöyledir:
“İbrahim ve beraberinde olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Bir gün halklarına şöyle demişlerdi: “Bizim sizinle ve Allah’ı ikinci sıraya koyarak kendilerine kul olduğunuz kimselerle bir ilişiğimiz yoktur. Biz sizi tanımıyoruz. Tek ilah olan Allah’a inanıp güvenmenize kadar aramızda düşmanlık ve nefret doğmuştur. Rabbimiz! Biz seni vekil edindik ve sana yöneldik. Dönüp varılacak yer, senin huzurundur.” İbrahim’in babasına söylediği şu söz, size örnek olmaz: “Allah’tan sana gelecek bir şeyi engellemeye gücüm yetmez ama senin bağışlanman için dua edeceğim”.
(Onlar dualarını şöyle sürdürdüler:) Ey Rabbimiz! Kafirlere bizi ezdirme. Bizi bağışla. Rabbimiz! Üstün olan ve doğru kararlar veren Sensin.”
Onlarda sizin için, Allah’tan ve ahiretten umudu olan herkes için, güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse bilsin ki kimseye ihtiyacı olmayan ve yaptığını güzel yapan Allah’tır.
Bakarsın Allah, düşmanlık ettiğiniz o kimselerle sizin aranızda bir sevgi bağı oluşturur. Allah, her şeye ölçü koyar. Allah bağışlar, ikramı boldur.” (Mümtahine 60/4-7)
İnsan, doyumsuz olarak yaratılmıştır. İnsanı batıran, menfaatlerini ikinci sıraya atamamasıdır.