SORU:
Hem laik hem müslüman olunur mu? Teokrasi konulu yazınızı okudum. İslam’da şeriat diye bir kavram var. Ben anladığım kadarıyla bunu siz diskalifiye ediyorsunuz. Laiklik kiliseye karşı yapılan doğru bir yoldu. Yani Avrupa’nın laikliği İslam’ın ta kendisiydi onlara gelen. Ama Türkiye'deki laikliği Fransız laikliğine benzetirseniz siz İslam’la Hristiyanlığın farkı olmadığını söylemiş olmuyor musunuz? Tek doğru din İslam değil midir? Tekrar sormak gerekirse bir insan hem laik hem müslüman olur mu?
Tarih: 21 Ağustos 2009
CEVAP:
Şeriat, hukuk anlamına gelir. Bu sebeple her sistemin bir şeriatı vardır. Sizin bahsettiğiniz, İslam şeriatıdır. Bunun devre dışı bırakılması diye bir şey olamaz. İnternet sitemizde yazdığımız şeylerin çok büyük bölümü İslam şeriatını anlatmaktadır.
Diğer sorularınızın cevabı bahsettiğiniz kitapta vardır. Başlıklar halinde aktaralım:
Avrupa’nın Laikliği İslam Olamaz.
Kitapta anlatılan şudur:
“Laiklik Fransa’da doğmuştur. Fransızca’da dinî kuruluşların hâkimiyetinden bağımsız olan kuruma Laik (laic veya laique) denir ((Büyük Larousse Ansiklopedisi, Laik maddesi.)) . Bu ülkede dinî kuruluş deyince Katolik kilisesi anlaşılır. Lâiklik mücadelesi Hıristiyanlığa karşı değil, kiliseye karşı verilmiştir.
Kilise, Allah adına hareket ettiğini öne sürerek kralı, hükümetleri ve valileri belirlemede ve göreve getirmede kendini yetkili görmüştür ((Günay TÜMER, Abdurrahman KÜÇÜK, Dinler Tarihi, Ankara 1993, s. 256.)) . Bugün, seçilmiş kişilere yemin ettirmekle bu yetkisini az da olsa sürdürmektedir. Fransız tarihi, kiliseye karşı verilmiş mücadelelerle doludur. Kilisenin devlet üzerindeki egemenliğini kırma çabaları XIV. yüzyılda başlamıştır ((Büyük Larousse Ansiklopedisi, Laiklik maddesi,)) …”
Dikkat ederseniz burada Türkiye’deki laiklik Fransa’daki laikliğe benzetilmemiştir.
Türkiye’deki Laiklik
Türkiye’deki laiklikle ilgili olarak yazdıklarımız şunlardır:
“Türkiye’de, azımsanmayacak oranda ateist ((Ateizm, tanrıtanımazlık anlamına gelir. Adına ister tabiat, ister Gök Tanrı isterse ne denirse densin, bütün varlıkları yaratan ve evrenin tek hakimi olan Allah’ı inkar mümkün olmadığından tanrıtanımaz, babasını tanımazlık eden kişiye benzer. O, en sıkışık zamanında nasıl babasını ararsa tanrıtanımaz da iyice dara düşünce Allah’a sığınır. Aslında bunlar, her şeyi veren ama kendilerine emir vermeyen bir Allah isterler.
Bazı kimseler de Allah’a inandıklarını açıkca söyler ve ateizmi redderler. Ama Allah’ın ve peygamberinin emirlerini, kendi anlayışlarına göre sınıflara ayırır, kimini kabul eder kimini de reddederler. Bunların durumu, Kur’anda yer alan Şeytanın durumuna benzer. Şeytanı o hale getiren Allah’ın bir tek emrini beyenmemesidir. Yoksa o Allah’a, ahiret gününe ve inanılması gereken bir çok şeye inanır. Kur’an’da bunu açıkca ifade eden ayetler vardır.
Ahazâb suresinin 36. âyeti şöyledir:
“Allah ve Rasulü bir işte hüküm verince inanmış hiçbir erkek ve kadın o işle ilgili davranışlarında serbest olamaz.”
Müslüman, bu ayete uygun davranır.
)) , yani hiç bir dini kabul etmeyen insanlar vardır. Kimileri de dine uzak dururlar; ondan beğendiklerini alır beğenmediklerini kenara iterler. Bunlar etkin konumdadırlar.
Ateistler din ile ilgili her görüntüyü lâikliğe aykırı sayarken dine uzak duran kişiler, kendilerinin hoşlanmadığı dinî görüntüleri laikliğe aykırı sayıp ortadan kaldırmaya çalışırlar. Bunlar laikliği dinî bir kurumun hâkimiyetine karşı mücadele olmaktan çıkarıp doğrudan dine karşı mücadeleye dönüştürmüşlerdir. Onlara göre Allah’ın sosyal ve kamusal alanla ilgili emirleri uygulanamaz. O alanda yetkili olan kendileridir. Bunu açıkça söylemezler ama söz, davranış ve uygulamalarına başka bir anlam verme imkânı yoktur. Özel alanı da ilgilendirse, kendi karar ve uygulamalarına, dine aykırı diye karşı çıkılmasını asla kabul etmezler. Onların görüşlerine aykırı düşen dinî emir ve uygulamalar ya değiştirilmeli, ya da yürürlükten kaldırılmalıdırlar. Onların saygı duydukları din, kendi anlayışlarına uyan dindir. İslam dini konusunda karar mercii Kur’ân, sünnet ve din bilginleri değil, kendileridir. Yani insanlar, ancak onların müsaade ettikleri kadar dindar olabilirler.
Vicdanlara sıkıştırılmak istenen din, İslam dini olunca ona karşı mücadele çok zor olmaktadır. Çünkü İslam’a karşı çıkmak her şeyden önce evrensel değerlere karşı çıkmaktır. Zira İslam’ın istediği şeyler, insan tabiatı ve sosyal hayatla, yani bütün evrensel değerlerle tam bir uyum içindedir. Çünkü bu din, o değerleri koyan Allah’ın dinidir. Kur’ân’da şöyle buyurulur:
“Sen yüzünü dosdoğru bu dine, Allah’ın fıtratına (yaratma kanununa) çevir. O İnsanları ona göre yaratmıştır. Allah’ın yarattığının yerini tutacak bir şey yoktur. İşte sağlam din bu dindir. Ama insanların çoğu bunu bilmezler.” (Rum, 30/30)
Hem Laik Hem Müslüman Olunur mu?
Laiklik devletin özelliğidir, insan laik olamaz, devlet laik olabilir. Kitapta konu ile ilgili ifadeler şöyledir:
“… Laiklik devletin bir özelliği iken onu kendilerine ait bir özellik olarak belirtir ve “Ben lâikim, sen laik değilsin.” gibi ifadeler kullanırlar. İnsanları da “laik olanlar ve olmayanlar” diye ikiye bölerler. Bunlar kendi vicdanlarına karşı da rahat değillerdir. Vicdanlarını rahatlatmak için zaman zaman yaptıklarının doğru olmadığını söyleyenler çıkar. İşte bütün huzursuzlukların temelinde bu yanlış anlayış ve davranış vardır. Bunlarla yapılacak en etkili mücadele, bıkmadan doğruları anlatmaktır. Çünkü evrensel değerlere karşı mücadele ta başından kaybedilmiş bir mücadeledir. Eğer o değerlerin samimi savunucuları varsa onlar, kısa sürede başarıya ulaşırlar…”