SORU:
Âl-i İmrân Suresi 41. ayete göre, Hz. Zekeriya’ya 3 gün boyunca kimseyle konuşmaması mı emredilmiştir? Yoksa İncil'de geçtiği gibi geçici olarak konuşma yeteneği mi elinden alınmıştır? Eğer ilki doğruysa yüce Allah'ın bu emri vermesindeki hikmetle ilgili görüşlerinizi paylaşırsanız çok sevinirim.
Tarih: 03 Mayıs 2011
CEVAP:
Zekeriya aleyhisselam olayında, “üç gün boyunca kimseyle konuşmayacaksın” tarzında bir yasak söz konusu değildir. Mesele şöyledir: Zekeriyya aleyhisselama melekler tarafından bir erkek evladı olacağı müjdelenince, aynen İbrahim aleyhisselam gibi (Bakara, 2/260) kalbinin yatışması içi Cenâb-ı Hak’tan bir ayet/işaret ister. Bunun üzerine Allah (c.c) şöyle buyurur:
“Senin ayetin üç gün boyunca, işaretleşme dışında insanlarla konuşamamandır. Rabbinin adını çokça an ve sabah akşam ibadet et.” (Âl-i İmrân, 3/41)
Dil açısından ayete bakıldığında olayın “konuşamama” olduğu görülecektir. Şöyle ki, “أَن لا تُكَلِّمَ” fiilin sonu mansub yani üstünle bitmektedir. Bu da fiilin başındaki “لا”nın nehyeden/yasaklayan “lâ” olmadığını, nefyeden yani olumsuzluğu ifade eden “lâ” olduğunu gösterir. Bundan dolayı fiilin sonu “أَن” ile üstün olmuştur.
Zekeriyya aleyhisselamın konuşamamasının hikmetine dair Razi tefsirinde şu açıklamalar vardır:
“Bil ki, Zekeriyya aleyhisselam kendisine verilen müjdenin aşırı sevinci, Rabbinin ikramı ve kendisine verdiği nimetinden dolayı, bu hamileliğin bulunduğuna dair bir alâmetin gösterilmesini istedi. Çünkü hamilelik durumu hemen belli olmaz. İşte bunun için O, “Ya Rabbi, bana bir alâmet göster” deyince, Cenâb-ı Hak da, “Senin alâmetin, işaretleşmen dışında, insanlara üç gün bir şey söyleyememendir” buyurmuştur.
Bunda şu iki fayda vardır:
1- Bunun, hanımının çocuğa hamile kaldığına alâmet olması.
2- Allah Teala, o süre içerisinde kendini zikir ve kendisine tâatla meşgul olsun da bu büyük nimete şükretsin diye, onun dilini dünyevî şeylerden alıkoymuş ve onu zikir, tesbih (subhânallâh) ve tehlilde (lâ ilâhe illallâh) bulunmaya teşvik etmiştir. ” (Fahreddîn er-Râzî, et-Tefsîru’l-Kebir, Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, 3. bs: , Beyrut, 1999, c: 3, s: 215)